Yalova Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkan Vekili Dr. Öğr. Üyesi Sinem Baltacı, bir buçuk yıllık uzaktan eğitim dönemi sonrasında yüz yüze eğitim-öğretim faaliyetlerine başlayan üniversite öğrencilerine, bu sürece adapte olmalarına katkı sağlayacak açıklamalarda bulundu.
COVID-19 ile mücadele kapsamında uzaktan eğitim ile yürütülen dersler, 2020-2021 Eğitim-Öğretim dönemi itibari ile yüz yüze sürdürülmeye başladı. 8 milyonun üzerindeki yükseköğretim öğrencisinin salgın öncesinde olduğu gibi kampüslere dönerek yüz yüze eğitime başlaması, öğrencilerin salgın döneminden önceki düzen ve disiplinlerini yeniden tesis edebilmeleri ve salgının beraberinde getirdiği ruh halinde nasıl bir tavır geliştirecekleri yönündeki soruları da beraberinde getirdi.
Öğrencilerin bu süreci daha iyi yönetebilmeleri adına önemli açıklamalarda bulunan Yalova Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Psikoloji Bölümü Başkan Vekili Dr. Öğr. Üyesi Sinem Baltacı, üniversiteye başlama sürecinin, beraberinde getirdiği çevresel, kültürel, sosyal değişimler nedeniyle oldukça zorlu dönemlerden biri olduğunu, salgın şartlarında ise çok faktörlü bir duruma dönüştüğünü söyledi. Yeni kazanan öğrenciler ile halihazırda üniversite öğrencisi olmuş ancak eğitimine salgın sebebiyle uzaktan devam etmiş öğrencilerin deneyimlerinin farklı olacağını belirten Dr. Öğr. Üyesi Baltacı, “Yeni kazanan öğrenciler için aslında bu dönem onların hayatlarında salgın gerçekliği içinde yaşanacak, üniversiteyi kendilerine özgü olarak bu gerçeklikte deneyimleyecekler. Bu dönemde görülebilen kaygı verici konular olarak eğitim, sağlık, gelecek, sosyalleşme, zamanı değerlendirme, iş bulma ve ekonomik meseleler, salgın ile birlikte başka bir biçimde de olsa yaşanmaya devam edecek görünüyor” diye belirtti.
Salgının herkeste olumsuz psikolojik sorunlar yaratacağı düşüncesinin doğru olmadığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Baltacı, “Gündelik yaşam olayları da kişinin psikolojik durumunda salgının yaratacağı düzeyde bir etki bırakabilir. Dolayısıyla bir konuyu travmatik yapan olayın büyüklüğünden ziyade kişide bıraktığı etkidir. Burada kişisel faktörler devreye giriyor, her insanın uyum sağlama, kendini koruma ve psikolojik sağlamlık durumu ve motivasyonu kendine özgü. Kişiler zorlandığı durum karşısında ya adapte olmanın yollarını arayacak ve o izleri keşfedecek ya da sürece uyum sağlamakta zorlanarak kimi sıkıntılar yaşayacaktır. Tüm bu sorun alanlarının kaygı vericiliği bulunsa da gelişim için bir fırsat olarak şekillenmesi her zaman için mümkün” ifadelerini kullandı.
YENİDEN ANLAMLAR İNŞA ETMELİYİZ
Üniversite sürecinde salgın nedeniyle uzaktan eğitim alan öğrenciler için ise durumun ‘Bildikleri düzenin bozulması ve yeniden eskiye dönüş’ diye adlandırılabileceğini ifade eden Baltacı, “Bu sadece üniversiteli için değil, tüm insanların da başından geçen bir durum oldu. Önceden bildiğimizi bilmez olduk, düzen dediğimiz tüm yaşantımız, oldukça bilmediğimiz bir biçimde ve çok hızlı şekilde değişti. Bu durumda, eski düzenimize şimdi ve aynı biçimde dönmek çok zor. Çünkü bu yaşanılanlar bizi bir başka şekle evirdi. Bu süreçte, yaşanılan tüm alışkanlıklar ve rutinler yeni bir şekil alıyor ve almaya devam edecek. Burada, koruyucu olacak temel nokta, rutin oluşturacak bir düzenin içinde anlam bulabilmemiz, belki yeniden anlamlar inşa etmemizdir” diye konuştu. Baltacı, “Kişinin temel bakım verene bağlanma ihtiyacı gibi, hayat içinde de ‘anlamlara’ bağlanması oldukça önemli. Bir futbol takımını sevmek, bir spora gönül vermek, bir enstrümanla ilgilenmek, bir tınıya, bir dansa, bir sohbete, maneviyata, içsel yolcuğa duyulan ilgi, insanın yaşam ile bağını güçlü tutan unsurlardan oluyor. İşte tam burada hem kurumsal hem kişisel düzeyde koruyucu faktörler oluşturabilme konusu devreye giriyor” diye belirtti.
HEM KURUMSAL HEM DE KİŞİSEL KORUYUCU FAKTÖRLER
Hem kurumsal hem de kişisel olarak koruyucu faktörler oluşturabilme konusuna dikkat çeken ve kişinin bir düzen kurması için düzenli bir sistemin ona sunulmasının önem arz ettiğini belirten Baltacı, “Bir spor faaliyetinin, bir açık bir kapalı olması, kişinin belirsiz bir zaman diliminde yine kapanabilir olacağını düşünmesi sebebiyle, o alana yatırımını tam yapmaması ile sonuçlanıyor. Kişi, ‘zaten bu durum şu noktada bitecek’ dediği anda çoktan kendi içinde onu bitirmiş oluyor. Bu bağlamda kurumların, merkezlerin, sistematik şekilde düzenli, değişmez ve sabitlik sağlayan bir konumda olması oldukça önem teşkil ediyor. Hele ki salgın sürecinin ardından, bu konuya özen göstermek gerekiyor. Yalnızca bu sabitlik içinde kişi kendi motivasyonu ve içsesi ile bu durumun zorlukları ile baş etmeye çalışabilir. Dışarısının sabitlenmediği bir durumda, içeriden bunu kurmak oldukça güçleşiyor” diye konuştu.
Kurumların dışında, kişinin kendi rutinini de benzer şekilde kurması gerektiğini belirten Baltacı, “Bu noktada kişilere tavsiye vermek yerine kendilerinde bu durumla ilgili sorgu başlatmayı önemli buluyorum. Öğrencilere bu noktada şunları soralım: Salgın sonrasında bir rutin ya da anlamlı bir durum oluşturamıyorsanız, bunun nedeni ne olabilir? Engelleyici durumlar varsa nedir? Neler değişti ve döndürülemez oldu? Ya da neler değişmedi? Sevdiğiniz, ilgi duyduğunuz bir şeyi tanımlayabilir misiniz? Hangi özelliği iyi geldi? Şimdi neler olabilir, ya da olmasını istiyor musunuz? İşte bir üniversiteden ve üniversiteliden söz ediyorsak, buradan başlayan bir sorgu ve keşif yolculuğuna davet edebiliriz” diye konuştu.
AKADEMİSYENLERE DÜŞEN GÖREVLER
Öğrencilerin ilişkili olduğu birimlerle bağlar kurabilmesinde, mesleki ve kişisel gelişimlerinde akademisyenlerin etkili aracılar olduğunu belirten Baltacı, “Rutinlerin, düzenin ve sistemli bir sabitliğin kişinin içsel meselelerini yansıtması ve çözmesinde en temel duruştur. Akademisyenlerimiz derslerin başlangıcında öğrencilerine dersin amaçlarını, hedeflerini, salgın şartlarında nelerin olabileceğini ve nasıl çözülebileceğini konuşmaya açabilir. Onlarla birlikte belirli bir düzen oluşturmaya özen göstermek önemli olacaktır. Elbette, zorluklar ve farklı durumlarla karşılaşılacak. Her durumda olduğu gibi, yeni bir sorun kaygı yaratıcı olabilir, ancak durumu yönetebileceğimize ve uygun çözümler bulabileceğimize olan inancımızı koruyabildiğimizde çözüm de beraberinde gelecektir. Akademisyen-öğretmen, kendi motivasyonunu bulduğu/bildiği ölçüde durum öğrencilere de yansıyacaktır” şeklinde konuştu.